19 Mayıs 2015 Salı

GENÇLERİN VE HER YAŞTA GENÇ HİSSEDENLERİN BAYRAMI KUTLU OLSUN

BEN TÜRK KADINIYIM

Ben Türk kadınıyım,
Karanlık gecelerden bir el tuttu elimden
Gell!! Dedi.
Korktum...

Durdum...

Baktım...
Elin geldiği yöne.
Siyahın içinde mavi ufuk bulutlarını gördüm
Kalktım tozdan topraktan
Nasırlı ellerimi yıkadım,
Mavi umut yağmurlarında
Okudum geleceğimi karanlık taki gökkuşağında

Kendimi öğretmen gördüm,
Elimde beyaz tebeşir,kara tahtaya inat,
Umutla bakan minik karanlık gözlere ışık olurken...

Kendimi doktor gördüm
Yaşamak içinçırpınanyüreğin sevgisini dikerken...

Kendimi anne gördüm
Yavrumu
Cephede sus deyip bağrımda şehit ederken
Ben mavi umut yağmuru olmalıyım
Yavruma gözlerimden yağıp,kırmızı beyaz bayrağıma sarıp
Egemenliğimize kanatlandırmalıyım.

Kendimi anne gördüm yavrumu askere giderken
Kınasını gururla gözyaşımla kararken

Kendimi anne gördüm yavrumu mimar
Yepyeni bi türkiye yaparken

Kendimi anne gördüm yavrumu komutan,
Gençler haydi ilime, ileri diyen,
Yaşayan mustafa kemal benimki dedim

Kendimi anne gördüm yavrumu insan
Açlıktan ölenlere sofrada ağlarken gördüm

Bir tek uzanan eli tuttum sihir gibi
Bana güvenen ele güvendim
Kurtuldum

Eyy Türk kadını !!!
Tekrar elin nasır tutsun mu ot biçerken?
Tekrar güneş tenini kavursun mu harman zamanı?

Nerin ellerin,altın aklın,kıvrak zekan
Asil karakterin,ufka,zarif bakışın
Endamındaki ışıltı kaybolsun mu?

Et pazarında tenin satılsın mı?ruhunu bırakıp
Olacak mısın yine Kadehlerin yanına meze?

Hayır istemiyorum!!!
Dersen ...
Haykır o zaman dünyaya
"Ben Türk kadınıyım "
Aklımla,
İnancımla ,
İlmimle ,
Ana yüreğimle yaşayacağım .
Ben Türk kadınıyım, cumhuriyet kadınıyım
Duvarda resimde değil sadece
Yavrumda
Mustafa Kemal’i yaşatacağım.

10 Mayıs 2015 Pazar

güzel bi çocuk yetiştirmek üzerine...Anneler günü kutlu olsun

Güzel bi çocuk yetiştirmek üzerine... annelere ve tabiki babalara da teşekkürler...

“Ana gibi yar, Bağdat gibi diyaaar bulunmaz” demişler büyükler.
Bağdat’ a gitmedim bilmiyorum ama, Annemin yüreğinden geldim, muhteşem bi yer olduğunu biliyorum.,

Annelik üzerine yazmak geldi içimden.Anneler günü yaklaşıyor ya belki ondandır.
Çocuk doğursan da doğurmasan da, her kadının ruhuna annelik sevgisi,annelik duygusu ve şefkatinin verildiğine inanıyorum. Bunun yanında, çocuk doğuranların bu duygularının bi adım daha önde olduğunu da kabul ediyorum.Hiç bir düşünülen duygunun, yaşanmış duygu ile aynı olamayacağını biliyorum.
.....
“Mesleğiniz ne diye?”soruyorum bazen konuşurken bi bayanlara:
“Çalışmıyorum,evhanımıyım,bütün gün evişleri, yemek bulaşık, çocuklarla uğraşıyorum,çalış çalış boşa kürek çekiyorum “diyor.böyle derken de:
boynu bükük,pasif ,üzgün...
Ne kadar acı...Oysa, en güzel meslekle onurlandırıldığının farkında değil .
“Sen ANNESİN ya! Nasıl böyle dersin?”diye çıkışmak geliyo insanın içinden....Annelik öğretmenliktir.çocuğun ilk öğretmeni annesidir”.Anasına bak kızını al “diye boşuna söylenmemiş değil mi ? peki anne niye şikayet ediyo evhanımlığından anneliğinden:


“Çünkü para kazanmıyo bu işten.”
Para getiren iş, işten sayılıyo günümüzde. Evlenecek beyler,hayatın yükünü paylaşmak adına çalışan bayan tercih ediyorlar,ev işni çocuğu ile uğraşmayı işten saymıyo...Çalışmayan kadın da ezik bu yüzden..
Peki sağlıklı, onurlu,saygı duyulan, başarılı ve herşeyden önemlisiSEVGİ DOLU bi çocuk yetiştirmenin parası kaç lira .
Bu işi yapmak isteyen bi bakıcı kaç lira para ister acaba...Ama bi anne gibi ilgilenecek herşeyiyle .gece gündüz çocuğa parayla bakacak.
Ne dersiniz? Çok para da versek, bi anne kadar uykusuz kalabilir mi, bu bakıcı?
Bi anne kadar bağrına basabilir mi sık sık ağladığında bu yavruyu?
Yenmeyip yediriri mi bi anne gibi? ...
...
Bence yapamaz.
Para bunu sağlamaz, değil mi?..
Bu yürekten yapılabilecek işleri kim yapabilir, hem de beş parasız?...
Cevap belli ANNELER yapabilir ancak ve ancak
ANNELERİMİZ yaptılar da zaten, yıllarca ve hala da yapmaktalar.
Bir öğretmen annesi olmak,bir doktor annesi olmak ,bir polis annesi olmak,bir subay annesi olmak,bir kaymakam annesi olmak ,bir hakim annesi olmak, ...Toplumda sevilen ve sayılan, dürüst, milletin vergileriyle devletinin verdiği parasını haketmeye çalışan,onurlu,çalışkan sevgi dolu bi evlat sahibi, olmak nasıl güzel bi duygu olmalı değil mi anneler babalar?.Hangi işte ne kadar maaş alırsan al ne kadar uzun çalışırsan çalış böyle bi evlat yetiştirip onunla gurur duymak kadar başka bir EMEKLİLİK İKRAMİYESİ olabilir mi hiç?bence olamaz.
Peki sağlıklı, onurlu,saygı duyulan, başarılı ve herşeyden önemlisiSEVGİ DOLU bi çocuk yetiştirmenin parası kaç lira? Ya da bunun keyfini başka nerede bulabilir sibiz ki?
Çok başarılı .dürüst çalışkan ve okulunu çok güzel derecelerle bitirmiş,akıllı olduğu kadar da duygusal zekası çok yüksek olan bir delikanlıyla konuşurken:” nasıl genç yaşt bu kadar başarılı ve çok sevilen bi insan olmayı başardın? Diye sormuştum.
genç beyefendinincevabı çok hoştu ve belkide bu yazıma ilham oldu diyebilirim.
Cevabı şuydu:”Annemin,sevecen duygusallığını,babamında disiplinini,dürüstlüğünü ve çalışkanlığını aldığımı söylerler beni tanıyanlar “demesi oldu... Ben bu anne babayı kutlamak isterdim.
İŞTE BU!!! Güzel bi evlat yetiştirmenin sırrı basit,aslında kolay, burda saklı.Çocuklarımıza örnek davranışlarımızla ve yaşam biçimimizle YAŞAM REHBERİ olmak ,örnek olmak,o kadar ...
Anne ve babaların çocuklarını yetiştiriken en büyük başarıları, öncelikle çocuklarına yaşantılarıyla örnek olmaları. Yürekten alkışlıyorum,kutluyorum onları ...
Bu gerçekten dünya da ki en büyük başarı diye düşünüyorum.
Hakettiniz anneler babalar ,eserlerinizi karşınıza alın, seyredin hayranlıkla, muhteşem bi tabloyu seyreder gibi,"maşallah”diyerek, tadını çıkarın.
Sevgiyle kalın...dr.gül sema

1 Mayıs 2015 Cuma

SINIRLAR VE SORUMLULUKLAR

KIPKIRMIZI ve YEMYEŞİLLL



Elimde kırmızı bir kiraz.Seyrettim hayran hayran.Küçükken kiraz ağacına tırmanıp,dalından koparıp yeme lüksünü yaşayan çocuklardanım. Ne mutlu...
Küpe yapardık kulaklarımıza kırmızı kırazları ...biraz sonra da KIRMIZI küpeleri keyifle yerdik.:)
Kırmızının her tonu var kirazlarda...
Etrafında bir zarı var.Onun içinde, şeker gibi, kütür kütür bi lezzet bize, sınırları belirlenmiş kırmızı bir torbada sunuluyordu
Sınırları var yani.
YEŞİLbir üzüm tanesinin de dışında bir zarı var.İçinde tatlı mı tatlı, serinleten bir misket büyüklüğünde lezzet fıçısı...Her bir üzüm tanesinin de sınırları var.Birçok sınırlı YEŞİL üzüm taneciği bir ipin ucundan tutmuşlar sımsıkı,güçlü bir ekibiz biz diyorlar sanki.BİRİMİZ HEPİMİZ,HEPİMİZ BİRİMİZ İÇİN diye haykırıyorlar dünyaya,biz insanlara örnek sanki tek tek ve ekip ruhunun güzelliğini görüyorum yeşil,tatlı ve sağlam bi üzüm salkımında.
Dünyanında etrafını çevreleyen sınır ise atmosfer.
Bu sınırın içinde saklı, tüm dünya güzellikleri...Tüm güzellikleri yaşamak ve yaşatmak istiyorsak keşfe çıkacak ne çok şey var bu koruyucu muhteşem atmosfer sınırı içinde, öyle değil mi?
İnsanların da bedeni var,Muhteşem planlanan bedenler de ruhumuzu barındıran sınır...
İçinde RUH denilen güzellik ve mutluluk kaynağı olmasa neye tarardı bı et yığını bedenler?Gözler yalan söylerdi o zaman...ruhsuz gözler...

Evet Dostlar,güzellikler hep sınırların içinde saklı,sınırları olmasa zaten güzellık dıye bişey kalmayacaktı.
Sınır diye bişey koymazsak hayatımıza herşey dağılacak, ele avuca sığmayacak belki.İçimizdeki güzellıkleri kaybetmeden yaşamak ve yaşatmak istiyorsak, sınırlarımızı koyup koruyacağız demekki,
sınırlarımızın içine de sorumluluklarımızı dolduracağız şekerli....KIRMIZI bir kiraz tanesi kadar lezzetli güzellikler dolduracağız sınırlarımızın içine belki,YEŞİL bir üzüm salkımı kadar da sıkı bağlı,üretken ve güçlü lezzetler sunacağız yaşama...
İşte o zaman mutlu olacak bizden beslenen insanlar.İşte o zaman, bizler mutlu olacağız.
Sınırlarımız dahilinde bizden iş beklenecek belki,ve herkes kendi işini en iyi yapacak.
Herkes bir ekip kurup bir araya gelecek,muhteşem işler çıkacak ortaya ve dev gibi bir uçak kanatlanıp uçacak ...Sadece uçak olmayacak kanatlanan,içindeki yolcularıda umutlarına uçurabilecek muhteşem bi şölen....

Mevsim olarak KIRMIZI ve YEŞİLin kucak kucağa coştuğu şu günlerde,herşeyin gönlünüzce olması dileği ile...herkes hayatında KIRMIZI ve YEŞİL sınırları,öncelikleri belırleyecek ve yaşayacak, kimseye kulak asmadan,SİNİRLİ SORUNLU :((yaşamdan,SINIRLI SORUMLU ve MUTLUUU anlara deyip bunu da kulağımıza küpe yaparız belki:))...işte dünyada cenneti yaşamanın sihirli formülü.

KIPKIRMIZI gelinciklerde coşkularımız tazelenirken ,tarlalardaki en YEŞİLLER de de umutlarınızın,bereketli yeşermesi dileği ile...


Geçmiş ve gelecek kaygısı olmadan,anı yeşil ve kırmızı da yakalamamız dileği ile...

Mutluluğun sadece bir seçim meselesi olduğunu farketmemiz dileği ile

Mutluluğun koşullara bağlı olmadan bir karara baktığını bilmemiz dileği ile...

Mutlu olacağım deyin ve olun ...bu kadar basıt.
sınır ve sorumluluk belli ise mutluyum diyorsanız dünyanın en mutlu insanı sizsiniz işte...

Koşullar mutlu etmez,ancak mutluluğunuza mutluluk katabilirler. Bunu hep hatırlayacağımız bir yere asmak lazım belki de.,,,
peki nereye? Gözümüzün önüne...iyi ama gözlerimiz kapanınca ne olacak, unutmamak için,bir dostumun bana dediği gibi:
" gözkapaklarımızın içine "belki de...

Tüm KIRMIZI larda ve YEŞİL lerde kendi sınır ve sorumluluklarımızı keşfetmek dileği ile...

başkalarını ve sorunları değil,onlara bakış açımızı değiştirebiliriz...

Uçak yavaş yavaş hareket etti.Birazdan hafif bi sarsıntı oldu.Ardından çok güçlü bir motor sesiyle dev gibi bi araç yeryüzünden gökyüzüne doğru yükselmeye başladı.
Şaşkınlık ve hayranlık duygularımın yüksekliği de uçağın yükseklik mesafesi yle beraber artıyordu.Şaşkındım.Hayrandım.Çok heyecanlıydım o an .ilk kez bu duyguyu yaşıyordum.implant eğitimi almak ve Türkiye' de de öğrendiklerimi uygulamak için Paris'e giderken, ilme doğru uçmanın güzelliğini yaşadım.
"Allahım dedim teknoloji ve ilim ne kadar güzel bişey. Tüm bilgiler emek emek toplanıyor.Uçağın ve bizim ayaklarımız yerden kesiliyor.Bulutlara komşu oluveriyoruz. Hani çocukken evimizin terasında,balkonunda sıcak yaz günlerinde, gökyüzündeki bulutlara yüz yaparken,şimdi bulutlarla yüz yüzeyim ... Ne kadar muhteşem bişey"dedim
birkaç damla gözyaşımın aktığını hatırlıyorum ...Mutluluktan tabiki.Uçak iyice yükseldikten sonra,aşaği baktım.
Aman Allahım!!! nerde o kocaman evler ,köprüler ,taşıtlar, insanın üstüne üstüne gelen insan kalabalıkları?

Herşey küçülmüştü, herşey.Uçak yükseldikçe bakış açım genişliyordu.daha önce aşağıda iken göremediğim nice güzellikleri farkediyordum.
Atatürk orman çiftliğinin ne kadar geniş bir yeşil alan olduğunu ODTÜ nün orman alanını,içindeki gölü,kutu kutu evleri,bir yanda düzenli yerleşim zengin insanlar ,diğer yanda yine kutu kutu ama sağlıksız gecekondu evler ve oradaki zor hayatları gördüm.Artık, kendini dünyanın merkezi gören insanlar, karınca kadar bile yoktu.o kadar küçüldüler ki bu bakış açısında...Aslında tam gerçek değerlerine ulaştılar dedim içimden kibirli olanlar için tabi...

Yukarıda iken farkettim ki çok mutluyum,rahatım.küçülen sadece aşağıdaki evler değildi .Uçağa binerken benimle birlikte çantamda, sırtımda, yüreğimde kaçak yolcu olarak gelen dertler de küçülmüştü .
''ölüm'' aklıma gelmişti çünkü .
ya Sema dedim:''İşte boşlukta bir noktasın.Geçek zenginliğin,sadece gören gözün, düşünen beynin...yanına alabildiğin kadar maddi varlığa sahipsin Uçak düşse şu an ,o varlıkların da senin değil,hayat bitti...nice hayatlar bitti nice zenginler öldü de ne götürebildiler?
Ahmet Şerif İZGÜREN."Avucunuzdaki Kelebek "kitabında VEHBİ KOÇ un öbür tarafa bir çorap bile götüremediğini oğlu Rahmi Koç'a, ne kadar güzel anlattığı aklıma geldi o an, senin büyük dediğin dertler,günlük problemler bakış acımız genişleyince ve yukardan bakınca ne kadar da küçülüyor dedim.
Geniş bi perspektiften ,yani bakış açısından bakabilirsek ,çok farklı görünüyor herşey.ilk uçağa binme deneyi mim de bunları yaşamıştım.
Bir hikayenin içinde iken ,yaşarken o hikayeyi farklı görünüyor herşey ,bir de dışardan yukardan bakınca farklı.

Olayları kişileri dertleri sorunları değiştirmeye çalışırken zaman su gibi akıyor.çözüm ne o zaman? Bakış açımızı değiştirmek.Olumlu bir bakış açısı bularak veye yaratarak..."Evet, bakış açımızı geğiştirerek, bütünü algılamak daha kolay mutluluğa götüren birşey " diye düşündüm uçakta iken. Paris'e inerken de, kaçak sıkıntı yolcularımın hiçbiri yoktu artık yanımda. Onların sorun olmadığını farkettirdi uçak bana.
Burnunuzu dayayın elinizdeki kitaba, okumaya çalışın ,hiçbirşey okuyamazsınız.kitabı biraz uzaklaştırısanız bakış açınız genişledikçe görmeniz daha kolaylaşır,okursunuz kitabınızı, öyle değil mi?
kainat kitabını ve her an değişen şeyleregeniş açılı bakarakdeğişimi farkedip,sorunlara açımızı ve kendimizi değiştirerek bakabilmemiz...veee yaşamanın ne kadar güzel,olduğunu her an okuyabilmemiz dileği ile...

sevgiyle olun ,mutlu kalın...

DETOKS LÜTFEN

Son zamanlarda sıkça kullanılan bir kelime mi oldu nedir detoks.Sözlükte, toksin denilen her turlu zehirli maddelerin vücüttan dışarı atılması anlamına gelen bu kelımeyi,türkçedeki "arınma" kelımesine karşılık kullanmak istedim …Toksinler vücüdun ürettiğüi atıklar da olabilir, dışarıdan vücuda giren zararlı maddeler de olabilir.Vüvudumuz bunları istemez, her hücremiz dışarı atar, yükünden kurtulur.işe yaramayan bu atıklardan kurtulur. Bakalım şimdi, doğada detoks benzeri ne oluyor diye düşündüm …Pırıl pırıl güneşli yaz gunlerinde bize yelpaze yapan ağaç yaprakları ,sonbaharın hızlı rüzgarlarında kavrulup kururken ağacın dallarında asılı kalır.Kışın dondurucu soğuğu ile de artık ağaç dallarından kuru işe yaramaz yaprakları dışarı atmaya başlar.dalda işe yaramayan toprağa düştüğünde ise çok işe yarar bu çok ilginç değil mi? toprağa gübre olur atılan kuru yapraklar.bu böyle hersene devam eder. Neden bu hep böyle olur dedim ve doğanın kitabındaki okumam gereken mesaj ne acaba dedim kendi kendime : Detoks işte …,işe yaramayanın yükünden kurtul diyor mesaj…Yeni birşeyin gelebilmesi için eski ve yük olanı atmak lazım. Yeniye yer açmak için…Su dolu bardağa istesek de süt dolduramayız.Önce suyu boşaltmak lazım ki ,yerine süt yada meyve suyu koyabilelim. Ağaçlar da son yaprağına kadar, kışın bitiminde hepsini döker atar vücudundan…Neden? Yeniden yaprakların filizlenmesi için….Vücudumuzda hücelerimiz, organlarımız top yekün,sürekli,detoks yaparken ,biz beynimizde ve bakış açımızda detoks yani arınmayı gerçekleştirebiliriz…Aklıma ilk gelen,.öncelikle bize yük olan ,olumsuz düşünceleri olumluya çevirerek başlayabiliriz diye düşünüyorum.Her olumsuz düşünce, bizim tüm eylemlerimize ve olaylara bakış açılarımızı etkiler."Evet çok doğru söylüyorsunuz, insan her zaman yapamıyor ki bunu "….ya da "her şey o kadar kötü giderken ,nasıl olumlu düşüneceğiz söyler misiniz?" dediğinizi duyar gibi oluyorum…Haklısınız.Bunu istemek lazım ilk önce.Sonra da egzersiz istiyor ve farkındalığımızı artrımamız gerekiyor…Küçük büyük her olayda olumlu birşeyler görme egzersizleri yaparak bu bakış acısını, otamatik vitese bağlayabiliriz ancak… Beynimizi boşaltmamız lazım öncelikle.Sınırlarımızı belirlemeliyiz ve sorumluluklarımızı farkedip tam olarak yerine getirmelıyız ki işler üzerimize yük kalmasın…Beynimizdeki olumsuzluklardan kurtulduk.Başka ne var dersek?Evimizdeki fazlalıklardan kurtulmalıyız.Eğer bir yılda hiç kullanmadığımız eşyamız olmadan hayatımızı sürdürüyorsak,ihtiyaç duymuyoruz ve bize yük demektir. Bunları ihtiyacı olanlara vererek yükümüzü hafifletebiliriz.Onu alanların mutluluğunu gülücüklerinde görebiliriz.veren el aşlan elden üstündür diyen atalarımızın çocuklarıyız...başka nasıl arına biliriz?Son biir yıldır hiç giymediğimiz kıyafetler de bize fazlalıktır,hemen vedalaş, gönder ,arın ,detoks yap hafifle..işte felsefe bu…Bu fazlalıklar, zehirler bizi yavaşlatıyor.Özgür düşünceye ve özgür yaşamaya engel oluyor, kanatlanıp uçamıyoruz düşlerimize doğru…Hep bu yüzden…Bir sineği izlediniz mi hiç ?On onbeş dakika,aynı kol bacak hareketlerı ile sürekli kanatlarını temizliyor, dakikalarca .Neden bukadar uğraşır ki derdim bu sinek?…Detoks yapıyor o da … KanatlarınI, hertürlü fazla zerreden kirden, zehirden temizliyor, temizliyor, temizliyor… En sonunda pırrrr!!! uçabiliyor.Sineğin kanadı için verdiği onca emeği, hayatımızda ki kirlerden, aşırı yüklerden kurtulmak için,bizler de mutlaka göstermeliyiz,bize yük olan başkasına ihtiyaç olabiliyor.O nedenle ihtiyacı olanla paylaşmalıyı.Böylece kararan gönül bahçelerinde renk renk çicekler açabilsin…Veren el olmamız dileğiyle,hayat ta mutlaka bize sürprizler verecektir.HADİ...gelin şimdi oturduğumuz yerden başlayalım.etrafımızı saran ve bize yük olup belimizi büken fazlalıkları tesbit edelim ve hemen verelim.Ben denedim, çok güzel bi duyguymuş DETOKS ,yani ARINMA.

Hemşerim yolculuk nereye? Göç nereye

Yoğun trafikten sonra, terminale ulaşmak müthiş bi mutluluk kaynağı olur...
Sonra bagaj telaşı...derken biletinize bakar hımmm 17 numara der ve yerinize oturmak istersiniz.. 17 cam kenarı istemişsiniz dir bileti alırken... bakarsınız sizden önce gelen uyanık cam kenarına oturmuş ve camdan dışarı dalgın dalgın bakarken...”pardon orası benim yerim di “
Dersiniz ...”aaa!!? evet farkeder mi oturduk artık ...haaa farkederse kalkarım...”

Ters başladı ya neyse dersin ana rahmınden çocuğun ters gelmesi gibi bişey...hareket eder otobüs...işte yıllardır yaşadığın yerden uzaklaşmaya başlarsın ... uzaklaştıkça göç ettiğin yerden silikleşir yaşadıkların,sevinçler gelir bazen , acılar orada kalır...
Yeni bi yere gitmenin heyecanı sarar..yeni insanlar yeni topraklar,yeni eşyalar...yeni bulutlar dersin sanki... daha iyi olmalı ki gittiğin yer bu kadar eziyete değsin der içindeki ses...
Çantana bavuluna aldığın kadardır anıların da ...fazlasını ruhun taşımaz artık...

Yandan bi ses gelir karanlıkta otobüs hızla yol alırken
“Hemşerim yolculuk nereye ?nereye göç”
.....
daha iyiye...
anne karnından ters gelsende çıkar gibi,dar sıkıntılı karanlıktan aydınlığa ,tertemiz havaya kavuşurcasına,hastane koridorunda dünyaya geldiğini duyunca herkesin sevinç çığlıklarıyla coşkuyla karşılayacağı bi yere...gözyaşının tuzsuz olduğu kan akmayan güllerin açtığı bir yere

acidan sevince, kandan güle , tuzdan bala,yolculuk...

yolculuk başladı ya bi kere hastanede, bitmez artık...
hep soran biri çıkar karşına:
“hemşerim yolculuk nereye? Bu göç nereye..”.
Dikenlerden güle,tuzdan bala, acıdan tatlıya yok tan var a, çok tan bire...
Bi evden başka bi eve... doğum gibi..karanlıktan aydınlığa.... göç..ölüm gibi aydınlıktan karanlığa göç...ya da tersi....
Bitmeyen tek şey göç...
Bazen de olduğun yerde göçedersin...orada bilet otobüs yok ...hemşerim yolculuk nereye göç nereye diye soran da yok ...sadece ruhun göç eder...bedenin orada kalır ...bedenin köledir zincirle bağlıdır...çalış, borçlarını öde hayata,bankaya reklamlara kredi kartlarına... ipotek koymuşturmutlu olmak için istediğin koşullar şimdiki mutluluğuna ve gelecekteki mutluluğuna...
Ruhunun bağı yokki, o gitmek ister özgürlüğün peşinden,bağlanacak tutulacak bi dalı yokki kalsın orda...keşfedeck ne çok ülke var der ruh bedenine...öde borçlarını birlikte yolculuk yapalım...beklerim seni...bitmez ki borçlar göçedebilsin ruhunun peşinden beden...arınmak ister her türlü ağırlıktan...göç ederler sonunda biri önde diğeri arkada ruh ve beden...
Mutluluğa ,koşulsuz ,borçsuz mutluluğa,basit ama sade kolay ama lezzetli yemeklere,ucuz eğlencelere çekirdek çitleyip çay içmeye..tavla oynayıp dostunun kolunun altına tavlayı sıkıştırmaya...
göç bazen de beynin içinde başalar ...bu bir sırdır kimse bilmez...öfkeden sevince ,hırstan kanaate,hasetten imrenmye göç başalar,,,en güzel yolculuk da bu belki...bi düşünce kadar uzak bu göç
“Hadi”
Diyen içindeki sesi takipedersen başlar..”.bi dakika bekle” dersen kaçar bu göç ve göçedenler... kimseyi bulamazsın beklersen , ertelersen...
Kötüden iyiye göç ,tembellikten çalışmaya göç,,,kranlıktan aydınlığa göç...
Sigarayı bırakmak gibi...katrandan, bembeyaz bulutlara göç...

Hemşerim yolculuk nereye? bu kez de kendimize komşu olup soralım....
İyiye, iyi biyere,aklımın ayaklarımın yüreğimin git dediği yere,YOK tan VAR ‘a.... ÇOKK tan BİRR ‘ e.....Düşler alemine...düş zannettiklerimizin aslında gerçeğin ta kenisi olduğu yere göç etmemiz dileği ile....

ARINMAK ve YENİDEN DOĞMAK

Otobüsle yolculuk yaparken kitabımın üzerine bi sinek kondu.Ne diyorsun bana ?OKU mu demek istiyordu?...Yoksa dikkatimi kendi üzerine çekmeye mi çalışıyordu ?...Oradan elime ,elimden kitabıma ....sonra dedim bu sinek ne kadar zor uçuyor . Acaba hasta mı? ...yoksa yaralı mı? ...Bana bişey demek istiyo ?....Bir elime, Bir kitabıma konup duruyordu.....kitabımın arasına elimi koydum kaldığım yeri kaybetmemek için...Sineğin her hareketini takip etmek istedim...
Sinek elimden cam kenarına uçtu ve artık orada durdu...Yorgundu.
İncecik cılız ellerini ağzına götürerek temizlemeye başladı....uzun uzun temizledi
sonra şeffaf perde gibi ince ve bir sanat eseri kadar zarif kanatlarını temizlemeye başladı.
yavaş yavaş kanatlarının her yerini temizledi.uzun uzun dakikalarca temizledi...
okudum dedim sineğe...
okudum senin mesajını....
çok yorgunsun .. yükün ağır ...çünkü çok kirlisin...basmadığın toprak ağaç pislik kalmadı belki buraya gelene kadar...
atık kanatların bu yükleri taşıyamıyo
özgür değilsin artık, istediğin yere uçamıyorsun....her an uçarken düşebilirsin...
oku beni diyordu ....oku ve uygula...okudum dedim okudum...
sen kanatlarını hafifletmeliydin ,başladın temizliğe ,uğraştın temizledin ,arındın pisliklerden günahlardan ve kanatların hafifledi ve uçabildin...

ben kendime "ben nasıl fazla yüklerimden kurtulabilirim dedim"nasıl arınabilirim arınmaya nerden başlamalıyım dedim...
beynimden bilinçaltımdan başaldım
kirli düşüncelerden kaçtım..kötü haberleri izlemedim.
gülümsedim
teşekkür ettim
af diledim üzdüğüm herkesden....
yeniden doğmuş gibi nasıl olunur dedim...

kullanmadığın fazla herşeyden kurtulmalısın dedim.

paylaşmalısın,hayatı basitleştirip kolaylaştırmak lazım kaliteden ödün vermeden bu olabilir mi ?elbette olur...kaliteli bi insanla oturup simit, peynir ,yersin sıcacık bi çay içersin ...işte kolay ve kaliteli....mükemmeliyetçilik çağımızın hastalığı belki..o kadar çok koşul koyup sırtımıza yük edip onlarla geziyoruz ki ,bi türlü hedefe ulaşamıyoruz ... mutluluk hep uzakta koşulların gerçekleşeceği zaman diliminde bekliyo sanki...oysa ne gerek var ...mutluluk ansaldır..koşulsuzdur ..mutluluk sizin bi kararınıza bakar ...ben bugün çok mutlu olacağım dersiniz ve mutlu olursunuz...koşullar ancak sizin mutluluk kararınıza ,mutluluk katabilir...mutsuzluğu alışkanlık edinmiş ve ya "mağdur " u oynayan bi insanı asla mutlu edemezsiniz öyle değil mi ?



gelin bize ait olmayan bütün yüklerden kurtulalım...önce beynimizde bi temizlik operasyonu başlatalım...kızdığımız herkesi kafamızda affedelim.

odamızdan başlayalım

bır yıldır hiç kullanmadığımız ,hiç giymediğimşz esya ve giysilerimizi ayırıp, paylaşalım sevdiklerimiz le,ihtiyaç sahipleriyle...
ilahi kaynaklar neden yapmadıklarınızı söylersiniz ki der...o nedenle ben önce kendim yaptım bunları denenmiştir tavsiye ederim bambaşka bi ben oluveriyorsunuz...hayata bakış açınız değişiyo.görmediklrinizi görmeye başlıyorsunuz...sihirli bi değnek gibidir vermek ...affetmek....payaşmak...arınmak...yüklerden kurtulmak sihir etkisi yapar bedeninizde ve ruhunuzda....
anadan doğmuş gibi hür ağlayabileceksiniz ,gülebileceksiniz ve evren sizin bir bebek gibi bütün ihtiyaçlarınızı karşılamak için seferber olacaktır siz verdikçe ...Evren de size kat kat verecektir...
Baharda herşeyin yeniden canlandığı gibi ,hepimizin arınmaya ve yeniden doğmaya kendimizden başlamamız dileği ile......

dünya kadınlar günü kutlu olsun

kadının adı yok , erkeğin tadı

Yeni yıl kutlamalarını ve hediye furyasını henüz geride bırakmışken,vitrinler yeniden değişir süslenir ışıl ışıl alışveriş merkezlerinde.yeni yılda heryer beyaza ve altın sarısı gümüş grisi renklere bürünür ...svngililer gününde heryer kıpkırmızı alev alev renklenir ,dünya kadınlar gününde biraz kara bi tablo çizilir ,anneler gününde vitrinler pembeye bulanırken, babalar gününde MOR olsun bari:)) hesabı ödeyen babalar için tabi.....
şunun 15 yıl öncesinde kutlamadığımız bi gün sevgililer günügelip çatmıştır...Sevgililer günü eşine, kız arkadaşına ne hediye alayım telaşı başalar önce..reklamlar hep tek taş pırlanta ile sevgilinizin kalbine girin mesajlarını kadınların da erkeklerin de bilinç altına zorla sokarken , neyse kibar beyler tarafından kesesine uygun bi hediye alınır ve bu telaş biter...hediye alan bayanlar mutludur ...almayanların ya hediye getirecek arkadaşı yoktur yada avunma cümleleri şunlar olabilir:eşim bana herzaman hediye alıyo bi güne özel alsa ne olur almasa ne olur....aman bizim adam unutkandır aklına bile gelmez bugün ün sevgililer günü olduğu...daha kötüsü aralarında sevgi saygı kalmadı ise: amaaaan onun hediyesi de batsın kendi de...maalesef bunu diyenler ve dedirtenler de var... tabi az da olsa hala sevgisini her fırsatta partnerine ifade etmek için çırpınan nesli tükenmek üzere olan erkekler de var ki çiçekçiler,kuyumcular ve kadınlar mutlu oluyo bu günde...:) bi gurup beyefendi de şöyle düşünür : ya ben neden bu günde hediye almaya zorlanıyorum ki ,ben istediğim zaman alırım sevdiğime hediye, ama bugün almayacağım ...bizi tüketim toplumu yapmak için, tuzak bunlar tuzak..ya da akşam eşinden şu vıdı vıdı yı her yıl dinlemek ten bıkmıştır artık: karşı komşumun eşi karısına şunu almıııııış buınu almıııııış ya sennn...o da haklı vallahi... neyse, geçti geçti, derken bir ay geçmeden dünya kadınlar günü gelmesin mi?..haydaaa....heryerde yine kadınlar ,kadın hakları ödenmez .hadi tören yapılsın,, hadıi yürüyüş tv programları,hediye kampanyaları..kredi kartları mesajları firmaların alın alın daha çok alın süreklı para harcayın mesajları...yine mi hediyeee....daha sevgililer günü nün hediyesinin kredi kartı borcu bitmeden ...bikaç ay sonra da sırada ANNELER GÜNÜ ....Kadınlar yaşasın... derken beylerden yine şu sesleri duyar gibi oluyoruz...yine mi hediye hanımlara...daha yeni aldım şimdi hem eşime, hem canım anneme ,ham de cadım kayınvalıdeme hediye almam lazım ...ne alsam ne alsam...off offf. buldum!!! unutmak daha iyi sanırım bu günleri...bi kez unuturum tartışılır geçer ...ondan sonraki seneler alışırlar ,kadınlar ı kendi aralarında şöyle konuşurken tahmin edebilirsiniz:eşin ne almış sana dünya kadınlar gününde veya anneler gününde? aman bizimki kim hediye kim?aklının ucundan bile geçmez ..unutmuştur o kesinn..kadın kendi çalışıyorsa ve de parası varsa şöyle der:gittim kendim aldım onun annesine de kendi anneme de hediyeyi...birde kendimi ödüllendirdim ...der amamn o almazsa almasın bizi unutuyo zaten kendi annesine de hediye almaz...çok unutkan çoook...daha da kızgınsa bayan :eee babalar günü de yaklaşıyo ben de onu unutucam... bu diyalogları her sene dinleriz ...sürer gider...beyler beyler unutma taktikleri hediye furyasını önlemiyo kadınlar kendi kendilerini yine hediyealarak ödüllendiriyor...beylerin haklı olduğu taraf şu ,hediye, ödül çok özel bişi bence de ...çocuğunuz sınavından en yüksek notu almıştır ödülendirelim evet .eşiniz nurtopu gibi bi çocuk dünyaya getrmiştir hediye alalım en kahraman anneye..bayramda annemizin babamızın ellerini öperken bizi bu günlere getiren annemize babamıza hediye alalım onların hakkını ödemek için değil elbet ,zaten ödenmez de ...sadece şükran duygularımızın küçük ifadeleri hediyeler...yani hediyeyi haketmek lazım önce...başkalarına da örnek olabilecek bişeyleri özellikle hediye ile vurgulamak çok gerekli... hediye o kişiye özel olmalı reklamlarda bize zorla satılmamalı...beklentiye sokulunca pırlanta diye artık ne alsa mutlu olmaz ki hanımefendiii... dünya kadınlar günü dedik buraya geldik ...hanımlar beyler...gelin şöyle yapalım...kimse bize zorla bişeyleri gözümüze gerçekten ticari kazançlar elde etmek için sokmadan,biz kendi özel günlerimizi oluşturalım ...senede bir güne değil daha çok güne küçük hediyelerimizle ve kalpten sıcacık gülüşlerimizle kadınlarımızı analarımızı hatırlayalım ...tek taraflı olmaz hanımlar gelın sizde beyleri sık sık hatırlayın sevgi bankasına, hediyeleşerek gelecek sıkıntılı günlerde harcamak üzere sevgi yatıralım...eskiden nişanlı hnımlar kazak örerdi atkı örüp kendi elleriyle sevdiklerinin boynuna takardı...onu taktıkça sevdiğinin atkıyı örerken ki elinin sıcaklığını hissederdi ...hanımlar gelin dünya kadınlargününde hayatımızı kolaylaştıran sevgimizi paylaşabildiğiniz boynuna bi atkı örüp takacak eşiniz sevgiliniz veya hala hayatta babanız varsa yapılmayanı yapalım biz onlara kendi elerimizle yaptığımız atkıyı,çok masraf çıkarmadan hazırlayacağımız güzel lezzetlı yemeklerle dolu akşam ymeğini veya sadece gidip babamıza sıkıca sarılıp ellerini öperek onlara sevgimizi ifade edelim...bu kez de yapılmayanı yapalım..., hediye demek para harcamak olmasın.ekeklere OF YA HEP KADINLAR İÇİN Mİ ÇALIŞACAĞIZ...dedirtmelyelim bu dünya kadınlar gününde ...sevgisinden eminsek erkeğiizin her zaman bize sevgisini pahalı hediyelerle kanıtlamsına zorlamayalım...beyler tabi bu çok hoşunuza gitti biliyorum...sizden de şunu istiyoruz hediyeyi unutan unutuyo zaten unutmayıp hediye alanlkar da alütfen hediyeyi bayanların gözüne sokmayın, gönlüne sunmak daha güzel değil mi...bu dünya kadınlar günü sevgilier günü anneler günü doğum günü evlilik yıldönümü yılbaşı bayramlar derkeeeen hep erkekler hediye stresi yaşadığına göre sanırım HAER ZAMAN KADININ ADI YOK diye manşetler atılan bu özel günlerde ticari günlere alet edildiğini hisseden erkekler için de bu kez ERKEĞİN TADI YOK demek geldi içimden.... beyler kadın da sizden aslında çok şey istemez:kadın ne ister:eve ekmek getirecek düzenli helal kazançlı bi işte çalışsın eşi,evde çocuklarla birlikte mutlu neşeli nitelikli beraberlik,zorlama dayatma olmadan ,hayatın yükünü herkesin kendi kapasıtesine göre paylaşmak..en çok da evin eşiğinden her sabah çıkarken içten bi gülümseme, akşam yorgun eve gelirken de gülerek işin bütün stres lerini kapının dışında bırakan bir beyefendi. hakaretin ,kavganın, sopanın olmadığı huzurlu bi ev ...evlenirken ortak kurulan düşler doğru,el ele gönül gönüle ,senin benim demeden, mutlu bi yoculuk ... basit ,sade ,hayatı kolaylaştıran,koşulsuz bi yaşamda ,mutluluğun anlarda saklı olduğunu bilen ,bakış açılarımızı pozitif yaklaşımlara çevirerek,yaşamın içinde seven ler için saklanmış ,hem de bedava olan hediyeleri ,sevdiklerinizle keşfetmeniz dileği ile ...
Herkes gülümsesin birbirine ...en güzel hediyeyi versin böylece...herkesin kendi dünyasını aydınlatan,gülümseten,geleceğe çok güzel nesiller yetiştiren analarımızın, bacılarımızın, dünya kadınlar günü kutlu olsun ...

okuma bayramı üzerine bir öykü

''bıra ... un '' doğru mu annee ....
''Evet oğlum doğru okudun.. Braun. Aferin benim kuzuma ''
''mak ... ro ... mar ...ket
bur .. ger ...kiiing... ''
''marrrrks.. si ...pen.... cerrrr ...''
"marks sipenser okunuyo oğlum .... "
"ama c ile yazılmış, neden sen s okuyosun"
...
"offf !Ahmet, çok soru soruyu şu oğlun yoruldum...
biraz da sen ilgilensene "

"iyiki bi okumaya başaladı
her gördüğünü okuyo
maşallah çok iyi oğlumuz
di mi Ahmeeeet "

"Evet hanım maşallahı var
ama çocuk bir de okuyacak TÜRKÇE kelime bulabilse tabelalarda... "

ar...çee... llliii

"Baba ya!..Arabayı çok hızlı sürüyosun , son heceyi tamamlayamadım, geri gel , geri gel ,bana ne bana ne ,geri gell ..

"Oğlum, Muratcım ,
nasıl geri geleyim ,trafik nasıl kalabalık ,yavrum görmüyor musun ?"

''başka tabela mı yok ?''
''onları okusana ''
''bak okuluna okuma bayramına yetişeceğiz ..''
"yaaa! bana ne ,bana ne....anne babam geri gelsiiin de o tabelayı okumak istiyorum...
o kelimenin sonunu çok merak ettim... "

..........
inanamıyorum Aysel, bu kalabalıkta beni geri döndürdünüz ya !!pess dogrusu !!...ana oğul birlik oldunuz, kutlarım sizi....
Murat gözlerinde yaşlar olduğu halde, çok mutlu gülerek okuyordu :
''AAAR...ÇEEEE LİİİİİK ...''
OKUDUM ANNE OKUDUM TAMAMLADIM.... "
.....güüümmmm!!!!
hah işte olacağı buydu....
.............................................,

30 yıl sonra

arabamızın ve babamın ilk kazasının sesiydi bu ''güümmmm... ''sesi....
babam da benim okuduğum tabelaya bakarkan öndeki araca vurmuştu ...o anki cümlesi o anda kulaklarımda
''Aaaa ...okuyacak bi
türkçe kelime bulmuş bizim çocuk ya.. bu na çok sevindim ....geri dönmeme değdi
valla..''

hayatımın en heyecanlı günüydü
okuma bayramı na giderken kaza yapmıştık ...yine de babam gülümsüyordu...okuyacak TÜRKÇE bir kelime bulduğum için....
şimdi neden türk dil kurumunda çalışıyorum çok iyi anlıyordum....

su ve aşk

Ele alınan her şeyi tutar parmaklarımız…birtek suyu tutamaz bu mucize organlar…suelimize değer serin serin kayar gider parmakalrımızın arasını okşayarak…suyla yüzümüzü yıkarız canlanır cildimiz pembeleşir kan gelir.yanaklar pembeleşir.güzelleşir…gözlerimiz suyla buluşunca ışıl ışıl olur…daha parlak bakarız .Daha renkli görürüz evreni sanki.tenimizin ataşini su söndürür hastayken. öyle susamışsındır ki suya ..Yana yana su ararsın….suyun kaynağına ulaştığında ,sankihepsini içecekmişsin gibi gelir bir şişe bi bidon bii çeşme bi ırmak ve ya bi göldeki tüm suyu ….hepsi benim olmalı dersin …ateşim anca söner..bu hasret böyle biter… .Hele bir de Su dudaklarla temas ettiğinde…anlatılamaz ..sadece hissedilir bi buluşma …özlenen sevgiliyli ilk öpüşme gibidir …hep içmek istersin… içinde yanmakta olan bir volkan, suyun serin sevgisiyle, yavaş yavaş sönmeye başlar.rahatlarsın .derin nefes alırsın… pencereyi açıp avazın çıktığı kadar bağırırsın :işte yaşamak bu ….su hayattır …su sensiz yapamam.suuu seni çok seviyorum demek gelir içimden….

Bir Oksijen ve iki hdrojen hidrojen var suyun içinde.biri yanıcı diğeri yakıcı gaz …onlarda tek başınayken ele avuca sığmaz… bir araya geldiklerinde,bir patlamayla su oluşur…yan yana duramayan iki şey su olup birlikte yaşarlar.beraber bulutlardan yeryüzüne yağmur damlaları olarak akarlar…kiminin kararan kalbini yıkar bu kimyasal birleşme sonucu oluşan su, kimini gözyaşının tuzunu azaltır iyüzünü yıkar, kiminin elinde dua olur günahlardan arıtır,beklide bir yapragın üzerinde bir damla bir tırtılın suyu olur içer onu ..ve kelebek olur kanatlanır özgürlüğü aşka..…ve sular birleşmek ister ayrı gezmez …birleştikçe artar,coşar kıvrım kıvrım akar…sen bilmezsin nereye gittiğini …neden bu kadar ırmak olup coştuğunu…su bilir….su bilir, akacağı yolu bulur. ve ulaşacağı yeri düşler… …duramaz artık istese de …öyle özlemiştir ki sevgilisinin bağrında dinlenmeyi……ona koşar. Ona coşar…dağlardan ormanlardan karlı tepelerden selam getirmiştir. kimdir bu durgun sakin kollarını açmış sevgili …kimdir….bir su damlasının sevgilisi denizi dir…bir damla, denize aşıktır .bunca yolu ona bir kez sarılmak için katetmistir şevkle..umutla ve emekle…ve durmaksızın sürekli …sürekli ….sürekli…
Hasret dolu iki sevgilinin vuslatı…muhteşemdir izleyenlerin gözünden yaş olur akar…suyun serüveni bitmez bakarsın ırmaktan denize, bakarsın gönülden gözlere….akar akar akar…tersine olmaz bu yolculuk…çünkü su zaman la birlikte akar…ne zaman ki, zamanı geri alabilirsek , tersine deniz belki ırmağına koşar ….ne zaman ki, zamanı durdurabilirsek, su artık elimizden kaymaz ,ele avuca sığar…

su toprağa düştüğünde …..daha önce ekilen meyve çekirdekleri,çiçek tohumları için bayram günüdür…toprakla suyun birleşmeleri iki aşığın birinin trende birinin istayonda buluşmaları gibidir…trenin istasyona ulaşma zamanı bellidir…bekleyen sevgili bundan emin , bilir,,,sevgilisini düşler.evlenırler düşünde,iki katlı bahçeli evlerınde ,sobada meşe odunu yanar ısıtır evlerini…çocuklarının cıvıltıları……..çüçük bi tohumda ,istasyonda bekelyen sevgili gibi suya kavuşacağı anı sabırla bekler ,içinde saklanan,zamanını bekleyen ilahi şifre, sadece suyla buluşunca çözülür ve tüm dosyalar, yaprak yaprak çiçek çiçek,renk renk,çeşit çeşit kokulu açılır…muhteşem bi tablo ortaya çıkar…hepsi iyi hoş da,benim aklımın almadığı,bir damlacık su, mis gibi sümbül kokusu nu,gül kokusunu çam kokusunu .binbir çiçek kokusunu …. Yaradan bu kokuyu nereye saklar onu zaten aklım hiç almazken, bir damla su,yaradanın sakladığı yerden nasıl bulur da ortaya çıkarır.
Su temizdir kutsaldır …maalesef yere düsünce çamur da olur…üzerine sıçrarsa leke de yapar…bunu su istemez …çok ilginçdir ki,hiç kimsede çamur lekesini istemez…yine ilginçdir ki, bu kötü lekeyi de yine ,tertemiz başka bi su çıkarır…
İnsan da aşk ta bazen şaşar yolunu kaybeder…
Aşkını kaybeder…. İşte o zaman da yeni bir aşk ateşi, can suyunu arar durur
Suyun aşkı kadar coşkulu, temiz ,sürprizler ortaya çıkaran aşklar yaşamanız dileği ile …aşk eşittir su…

ben miyiz? biz miyiz?

Yerel Seçimlere çok az zaman kala her yerde Polatlı belediye seçımleri konuşuluyor…caddeler renklendi sokaklar şarkılarla türkülerle şenlendi…tüm adaylar seçilme haklarını kullanırken kapı kapı gezerek güler yüz ,saygı sevgilerini paylaşırken ,seçme hakkını kullanacak olanlar ne düşünüyor acaba?

Seçimlere, her ülkede coşkuyla hazırlanılırken,seçmenler ne yapıyo ?
Benim ilgimi çeken,seçme hakkını insanlar nasıl kullanacak….,ben diyebilecek mi…

Kulislerde, lokantalarda ,kahvehanelerde,köylerde,camilerde veeeeeeeee Gülcan Abla ile Talat ağabey in işlettiği , küçük , samimi, insana annesinin yemekelerini hatırlatan muhteşem lezze lerin bir araya geldiği gülcan abla restorant tayerel seçimin kalbi atıyor.

Bi bakıyorsunuz bütün partilerin mensuplarını orada aynı anda birleşiyor… birleştiren sadece lezzet mi…evet aynı zamanda.bence herkesin fikrine saygı duyulduğu herkesin birbirirni dinlediği demokratik bir platform oluveriyor orası…Polatlı basını tv si orada başkan adayları ve ekibi orada, halk orada …bi an çok sıcak tartışmayı dinlerken TV deki ali kırcanın programında gibi hissedebiliyorsunuz keninizi…tabi bur d aorkestra şefi agülcan abla…

Tanımayan birisi bazen orada karşılıklı konuşanları kavga ediyor sanabilir …hayır o sırad herkezs fikrini savunuyor dur olsa olsa…kahkahalarla karışarak tartışmalar…bazen de fısılıtılı konuşmalar da olmuyor değil hani…
biz aşiretiz hepimiz tek partiye oy veririrz diyen çatlak sese ben dahil herkes hayretle bakarken, şunu düşündüm : seçme hakkımızı kullanırken BENim oyum mu diyeceğiz BİZim oyumuz mu? Siz bilir siniz AĞAM mı denecek hala bu yüz yılda…

Okadar bireysellıkten uzak bi toplum olmuşuz ki ben i unutmuşuz adeta…
Ben deme konusunda beklide en uç noktada yaşayan amerikan toplumunu mu gözlesek…obamayı başkan yaptı orada ben diyenler…

Amerikan rapsodisi diye bi kitap okumuştum, orada yazarın Amerikalıların yaşamındaki öncelikleri anlatırken BEN kavramına nasıl sahıp çıktıklarını her bi oyun çok önemlı olduğunu ve mutlaka gidip oy kullandıklarını okumuştum.
Bencillik derecesinde ben diyen bi toplum olalım demiyorum ama seçimlerde hiç olmazsa sürü psikoljisinden kurtulup elimizi vicdanımıza koyup içimizden kime oy vermek geliyorsa ona EVET demeliyiz ..ve bunu sadece kendimiz için, yaşadığımız yere en çok hizmet edebileceklere güvenimizin simgesi olarak yapmalıyız diyorum.
Üzerimiz de ne tür baskı olursa olsun seçimler seçmenin ne kadar önemlı olduğunu vurgular.
Her bir oy çok önemli.biz diyebilmemiz için, önce ben demeliyiz . …
Genel seçimlerden çok farklı yerel seçimler, yaşadığımız ortak alana hepimiz sahip çıkmalıyız …cok iyi gözlem yapmalıyız adaylar ve ekibi neler yaptı Polatlı için şimdiye kadar…AYNASI İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ… dusturu ile sandıkta oy kullanmalıyız
Daha önce hiç seçılmemiş olanları nasıl değerlendireceğiz diye soranlara da cevap:….çok basit …onlarında yıllar içinde kendi işleri içindeki halka hizmet başarılarına baka
cagız elbet…
Ne iş yaptıkları bence çok önemli değil çorbacı ol en iyi çorbayı yap kapında kuyruk olsunlar…felsefe bu olmalı…
İşte buna
bakacağız belki hizmetlerinde kapılarında kuyruk olmuş mu insanlar…ya da gönüllerinde taht kurmuş mu bu yeni adaylar…
oy vermeden önce gelin hepimiz Polatlı da BİZ olup güçlü olablmemiz ve düşlediğimiz poaltlıya kavuşmak için önce BEN olduğumuzu hatırlayalım. Maça gider gibi gitmeyelım sandık başına,yeniden doğ
ar gibi tek olarak gidelim …düşlerimizi gerçekleştireceğine inandığımız kahramana ve ekibine EVET diyelim.seçimler hayatımızın seçimi olacaktır o kadar önemlidir ve 1 oy her şeyi değiştirebilir …yani güç kimde?ben im oyum çok değerli çünkü ben değerliyim diyebilende güç, bence…

sandıkta şunu hatırlayalım oy verirken…
başımıza gelen iylerde kötüler de hep bizim seçimlerimizdendir…sonra kimseye şikayet etmeyelim….ve hepimizin en önemli hakkı olan seçme hakkımızı mutlaka kullanalım…kendimize saygımızdan yapalım bunu öncelıkle…

hepimize seçimlerimiz hayırlı olsun

bozuk paranız var mi?

Kısık ürkek bi ses geldi, arkamdan eteğimi çekiştiren cılız parmaklara döndüm :"Bozuk Paranız Var mı Abla? "

Ne diyeceğimi şaşırmışken,beni okula davet eden arkadaşım : " sen sakın para verme ..bu çocuk her yeni gelenden iser…"dedi …rahatlamıştım…para vermeyi de düşündün aslında ,garip bi durumdu…daha önce de bi sürü okula gitmiştim seminer vermeye …ilk kez böyle bişeyle karşılaşmıştım…Etrafımda kimse yoktu ,aynı çocuk yine geldi yanıma :
"Bozuk paranız var mı ? " diye cılız bi sesle gözleri kısık ve çok saf, temiz ,masum bi yüz ifadesiyle yine aynı soruyu sordu…Allahım ne şeker çocuk dedim ..Eğildim gözlerinin içine baktım, "- Senin adın ne canım ? "
"Hasan " dedi..
Gözümün önüne birden, trafikte beklerken, arabanın camını silmek için kendini arabanın önüne atan çocuklar geldi…peçete satmak için zorlanan ,sokağa teslim edilen sokak çocukları…
Hasan' a da bu cümle öğretilmiş, sokağa atılmış ,sonra sihirli bi el onu oradan çekip almış ve bu güzel okula uçurmuş gibi geldi bana…
Hasan artık sokaktan kurtulmuştu ,ve bilinçaltındaki ses ,para iste diyen ses de onunla gelmişti besbelli …
"Kaç yaşındasın Hasan? "
"Yedi" dedi …
İşin ilginç tarafı, para istemiyordu Hasan benden ...BOZUK para istiyordu…Yedi yaşındaki çocuk incecik sesiyle neden bozuk para ister ki dedim...Beş yaşındaymışım, Annem hala gülerek anlatır…Mahalleden " iğde,şeker, leblebi ,keçibonuzu "diye bağırarak geçen sokak satıcıları, eski giyilmiş eşyaları alıp, onların yerine; iğde ,leblebiB keçiboynuzu satarmış.Ben de annemim yeni aldığı ,hiç giymediğim ayakkabılarımı eskiciye vermişim...Tabi, annemin evde olmadığı bi gün …Yerine de iğde almışım…"Bu kız iğde için her şeyi yapar "der annem ,hala bana sitemli…

Beş altı yaşındaki çocuk ne ister ki ; ya şeker, ya balon, ya da iğde …Hasan'ın kibar ince sesinde ki
" bozuk paranız var mı?" sorusu, beni de Hasan'ın yaşına çekti…İlk ticaretim anneme göre fiyasko ,ama ben mutluyum...

İğdelerime kavuşmuşum ya!…Bozuk parası olsa Hasan ne alacak diye düşündüm…
bozuk bir liraya ne alınır ?Her şey…Her şey…Yedi yaşındaki Hasan, bozuk parayla mutluluğunu satın alabilir…O bunu biliyo r…Mutluluğun basit şeylerde olduğunu biliyor…Basit, sade ,ulaşılabilir,koşulsuz…Bir tane şekerin tadında O'nun mutluluğu...Bozuk paranın alabildiği her şeyde onun gülücüğü…Dünyanın bütün kağıt paraların alamayacağı kadar tatlı,neşeli ,coşkulu onun mutluluğu…O bunu tatmış ...Garanti mutluluk…

"Bozuk paran var mı abla ? "
"Yok be Hasan'ım,yok be oğlum...Hiç bozuk param yok Hepsini bütünletmiş hayat..mutluluğu satın alacak hiç bozuk paramız kalmamış kağıt paranın peşinde koşmaktan… "

Okuldan ayrılırken, aklımda hep bu cümle tekrarlanıyordu..
"Kiminin bozuk parası
var, mutsuz, kiminin bozuk parası yok, ama mutluluğu yakalamış bir tek şekerin tadında…ağzıma attığım bi şeker yavaş yavaş ağzımda erirken gözyaşlarımı tutamasam da şeker bitene kadar çok mutluydum..şeker hiç bitmese" diyordum ,kibritçi kızın kibritlerindeki mutluluk gibi…

Polatlı mızdaki yatılı HİKMET ULUĞBAY ilköğretim okulunda ağız ve diş sağlığı ile ilgili bilgi vermeye giden ben ,hayat dersi almıştım …artık cebimde hep bir lira bozuk para taşımaya karar verdim…Mutluluğun bozuk paranın alabileceği ve paylaşıldığında olabileceğini öğreten bilge çocuk Hasanı hatırlamak için…orda bir köy var uzakta …mutluluğu yakalamak isteyenlere…

Seni beyaza boyayım mı?


evrende hızla heryer siyaha boyanırken,bu sabah beni öpücüğü ile üzerime saldırarak uyandıran bi güzel çocuk bana dediki :elindeki beyaz kalemi göstererek - seni beyaza boyayım mı?
acaba neden beni beyaza boyamak istedi?yaşadıklarımı 6 yaşında da olsa sıkıntılarımı hissediyor ,ruhumumun o andaki karanlıklarını farkedip beyaza mı boyamak istedi,yoksa yüzüm gülüyor ama kalbim mi karanlıktı ...onu mu beyaza boyamak istedi...aslında ben herşeyi beyaz gördüğümü sanıyordum,bazende başkalarının siyahlarını veya kara gördüklerini beyaza yaklaştıracak tavsiyelerde bulunuyordum...öyle pozitif biri olduğuma inanırken bu bilge çocuk bende beyaz olmayan yorgun karanlıklar mı hissetti... o anlık bi hiti belki ...değerli bi his benim için onun için kafa yordum bu kadar sanırım...ve eminim ki çocuklar hisseder ve asla yalan söylemezler...



bu gün çok güzel bi gün... ne güzel,farkında olmadan o anlık da olsa, benim düştüğüm duygusal karanlıktan,kirli dünya karalıklarına çözüm üretemesemde ,beni uzaklaştııp,düşüncelerimi kurtaracak, silip herşeyi kar gibi örterek beni beyaza kavuşturacak bi kahramanım var artık...evren okadar karanlık ve kirli gelmiyor artık...bazı kötüleri ve karanlıkları istesekde gdeğiştiremiyoruz...ama,sanırım kahramanım olan boyacı çocuk gözümü beyaza boyadı...herşeyi temiz görüyorum artık. bu temizliği kalbi beyaz olan tertemiz çocuklar yapabilir...boyayalım ablaaaa, ama beyaza....yaşasın bebeleeeeeeer.

Kral midasın mezarı

kral midasın mezarı ,tümülüsü veee polatlı mezarlıgında bir pazar

Yüzlerce,binlerce yıl önce de yaşasa insan, bugüne kalan ondan ,birkaç kap kacak.bir iki küpe ,kolye,bıçak ..
ok yay belki...ve mezar taşı ...ya da mezardan çıkarılan kemikler dişler...,
yaşam bi bilmece değil aslında..yaşam basit...hangi çağda yaşarsan yaşa çok basit yaşam.
yiyorsun içiyorsun eve yemek götürmek için çalışmak ya da avlanmak zorundasın.evine kap kacak eşya alıyorsun...günler geliiip geçiyor.ve son nefesi sigara tiryakisinin son nefesi keyifle ve bitti diye hüzünle izmarıtın içinden çekişi gibi içine çekip ayrılıyorsun yaşadığın çağdan..
arkandan gelenler hem geçmişte yaşayanları ve yaşananları merak ediyo...orayı kazıyo burayı kazıyo...kocaman bi kral mezarı buluyo. sevinçle açıyo anıt mezar...içindan çıkanlar heeep aynı..birkaç tabak altın takı makı silah ok yay ve kemikler,hala gülümseyen sıralı bembeyaz dişler...geleceği de merak ediyo şimdiki insan...öleceğini biliyo son nefes geldiği gibi...bedenini dondurmayı hayal ediyo gelecek zamanda uyanma sevdasıyla...dondurduğu şimdiki zamanı aslında...merak bu ya..hırs bu ya ...anı yokediyo...
frigya kıralı MİDASın tümülüsünü gezerken bunlar geldi geçti aklımdan.dilime de Candan Erçetinin DÜNYADA ÖLÜMDEN BAŞKASIII YALAAAN....şarkısı takıldı..
neden bu kadr koşuşturma ozaman ?
neden bu mal mulk sevdası.bir ev aldın .oturdun ne güzel dayadın döşedin Gözümüz yok güle güle otur..hadi bi de yazlık...olmadı araba ..atın yerini araba aldı haklısın. olmazsa olmaz...2 sene geçti sıkıldım bu arabanın bi üst modelini alayım dersin.dersin dersin ...yaşadığımız çağ dedirtir..elin biraz para görünce eşinin bile bi üst modelini geçirir şeytan aklından???

Kıral midas olarak yaşamak varmış .eşşek kulaklı meşşek kulaklı...adam kırallar gibi yaşamış..yetmemiş kocaman bi mezar yapılmış.yanıma neler alabilirim demiş öbür tarafa giderken..alıştığı herşeyi götürmek istemiş bazı krallar... kıral mezarlarına tarihin değişik dönemlerınde öldükten sonra da yaşama inanıldığı için atıyla hizmetçısıylle ,eşiyle çocuklarıyla gömülmek isteyenler varolmuş...iyiki şimdi öle düşünmüyor kırallar veyaKRAL GİBİ yaşayanlar...
20 katlı apartmanı olan adam ölüyo diyelım ...eş dost hep komşu birlikte yaşıyorduk ben ölünce vasıyetimi açın...apartmanımda yaşayan herşeyi ve herkesi yanımda görmek istiyorum ..kocaman bi tümülüş yapın içinde kalın ,yanıma gelin ..ben öldüm siz de ölün....burası çok güzel...yaaaa!! m.k ..güzel. töbe töbe....dünyada her bi haltı işle çal çırp, yalan dolan .yerin bellı senin ,ateşte ızgarasın... .beni yak, kendini yak, herşeyi yak... şarkısı geldi aklıma şimdi de...

gözünü toprak doyursun derler ya bu öyle bişi sanırım
karnı açtan zarar gelmez ...iki lokma yer doyar..Allah aç gözlülerden yapmasın bizi,ozaman toprak doyurur ancak gözlerimizi ...ama bu kez de ölen göz göremez ki toprağı bile...
o halde...
nedir bu tümülüsler ?
anıt mezarlar ...
binlerce yıldan bu güne neden gelmişler??
nedir meramı..??
biz neden gideriz oraları görmeye??
karda ,kışta ya da 40 derece sıcak larda?
neyi ararsın orada..soruyorum kendime...?
gittin ne gördün..
doymayan gözlerin kemiklerdeki çukurlarını gördüm ben.
çocuk iskelet de var büyük adam iskeleti de...
bu dünya ,kral da olsan, çocuk da olsan kimseye kalmıyo...
Sultan süleyman'a kalmadı ki...
Sen de kalmıyorsun dünyaya.
peki benim olan ne ?
sadece son nefese kadar aldığım nefes belki?
yaşadığım an belki...
yazdığım şu yazı belki...
evet herkes yaşamıyla tarihe not düşüyo.ölüyo sonra TARİH oluyorsun
iyi bişeyler yapmışsan tarih kitaplarında okutuluyorsun.. kötüysen tarih canına okuyo ozaman

Ben de ölünce midasın mezarı gibi kocaman bi mezar istiyorum daha görkemli olmalı :))
içini herkes çok merak etmeli
girip bakınca şunu görmeli:
ben de sizin gibiydim...ama yokum .
siz farklısınız ve varsınız. koşmalı burdan çıkmalı ve FARK YARATMALISINIZ....
EYY İNSAN ÖNÜNDE SONUNDA ÖLECEKSİN...kendini farket
sen farklısın!
farkında yaşamalısın!
fark yaratmalısın.!
sahipsiz değilsin...
yaşadığın ann senin ...
kıymetini ancak sen verirsin....sen bilirsin....çünkü şu an sadece SENİN...

YAZMALI ANIT MEZARIMIN KAPISINDA BACASINDA MEZAR TAŞIMDA...

VE BUGÜN TARİHLİ BU YAZIM OLMALI...GELEN HERKES OKUMALI.

YAZ KIŞ 14 DEREEC SABİT ISISI OLAN ,BİNLERCE YILLIK ,ARDIÇ AĞAÇLARININ
KOLON VE KİRİŞ OLARAK KULLANILDIĞI KRAL MİDASIN MEZARINDAN ÇIKARKEN

ANI DOĞRULARDA YAŞAMAK DİLEĞİYLE ..

Bayram Sevincini Ötelere Taşımak

bayram sevincini çocuklarımızla ötelere taşımak adına öyküm iyi bayramlar...

Hatırladığım ilk bayramımdan çok ,siyah rugan pırıl pırıl parlayan pabuçlarımla yatmak için verdiğim mücadele idi...Başarmıştım .Yeni ayakkabılarımla yatmıştım.sabaha kadar ayağımdan çıkarmamak için evdeki herkesle mücadele etmiştim.Evin en küçüğü olunca mücadele ettiklerinin sayısı da artıyo...
5 ya da 6 yaşlarındayım. bayram gelecek diyordu herkes ...yarın bayram gelecek... evdekiler telaşlı ama neşeli... annemin memleketten bi abıcası vardı... amcaya abıca derdik ozaman.
ben yarın bize Bayram Abıca gelecek sanıyordum..onu tanımadan çok sevmiştim. o gelecek diye bana ciicler alınmıştı... tatlılar yapmıştı annem, bizi uyarırdı annem büyükablam...bayram gelemeden yemey yok ! diye.... baklava tepsisinden bi parça aşıaracak oluyorduk ortanca ablamla ...elimize bi oklava dur !!diyordu..
.ev sahibimiz Aziz Amca vardı .60 yaşlarında...oturduğumuz bahçeli iki katlı.yan yana 5 evin sahibi oydu. tanıdığım en zengin adam aziz amcaydı...çünkü Onun kocaman içi demir para dolu cam kavanozu vardı ... bizi başına toplardı.bu kavonozdaki paralar kimin diye sorardı... sizin derdik.Hayır!!! benim değil sizin ..bayram gelince size vereceğim derdi. anlamıyordum. neden şimi vermiyordu da kaç ay bekletiyordu bayram abıca gelecek diye...
anneme bi gün dayanamayıp:Anne mektup yazsak da çabucak gelse şu bayram abıca demişim hala gülerek anlatır benim dediklerimi...
Satı Ebem( anneannem )de bayramdan bi gece evvel ellerimize kına yakardı.. kınanın o içime giden kokusunu okadar çok severdim ki, koklaya koklaya uyurdum arefe geceleri.....bi bayram her görenin : burnunun ucuna ne oldu boya mı ??? dediklerini hatırlıyorum...allahtan küçüktüm... şimdi olsa dışarı çıkmazdım herhalde.....her bayram ellerimize kına yakardı...ne güzel o zaman oje nedir biilmiyorduk...
sabah erkenden kalkar Aziz amca nın elini öpmeye giderdik aynı bahçade oturan 12...14 çocuk boy boy...sıraya girerdik ablalarımıza demır gri büyük para verirdi aziz amca ,biz kücükler sarı para alırdık...siz de büyüyünce demir para verecegim derdi... her sene böyle devam eti ... ilkokulu bitiirdiğim sene kocaman madolyon gibi olan demir para vermişti aziz amca
büyümüştüm...
Asiye teyze vardi bide ,bulgaristandan göçmen gelmişler ,çok sinirliydi ,yüzü asık,koca koca siğil et benleri vardı... ve çocukları sevmezdi..seviyorum ama içimden severim derdi ...nasıl bişeyse içinden sevmek derdim. kızı nın adı da sevgiylSEVGİ idi onunla yaşıttık ...annem senin annen gibi sarılmıyo ki bana , derdi ...babası da akşam eve gelince ilk iş pantolonu nun kayışını çıkarıp onları dövmek miş..terbiyeli olun diye... baba sı da hem severmiş hem dövermiş..her gün 10 kayış darbesi...sevgi bayramları çok seviyom babam kayışla vurmuyo bayramda derdi....babama dedim bi kayışınla vursana bana diye ... babam da şaşırmıştı acıtır kızım kıyamam diye...kendim vurdum kendi elime pantolon kayışı ile çok acımıştı..
asiye teyzenin kapısına vurup beklerdik beklerdik beklerdik... açmazdı bayramda bize kapıyı...nedense yine de her bayram asiye teyzenin elini öpüp bayramını kutlamaya giderdik yine de ...umut dünyası işte...yan camdan da perde oynardı gittiler mi diye bize bakarlardı ...sevgi de hiç bi bayram bizimle gezemezdi...biz topladığımız şekerlerden ona da verierdik .3 sene sonra taşındılar zaten bayram abıcayla sevgi hiç tanışamadan.... 22 yaşınageldiğinde yaşıtım SEVGİ ginin lenf kanseri olup öldüğünü duymuştum.... solmuştu sevgisiz sevgi..
.
GİRESUN un Bulancak ilçesinden perihan ablamız ve zabıta amcamız vardı eşi...yan komşumuz.du..aziz amcadan sonra sürü gübi bütün çocuklar onun kapısını tıklatırdık. kulakları pek duymazdı tekrar kapıya vururduk... neden zile basmadınız derdi...küçüktük zili bilmiyordum bilsemde boyum yetişmezdi ki...
perihan abla bize özel bembeyaz mendiller verirdi kenarı işlemeli.. ve kokulu mendiller..saklardım onu defterimin kitabımın arasında... kitabım mis gibş kokardı okudukça okumak isterdim. sağol perihan abla belkide kitap okumayı senin mis kokulu mendillerin sayesinde sevdim..ilkokul biterken bayramda periham ablanın kapısına geldim zile bastım perıhan abla hemen kapıyı açtı beklemedim bu kez.... gülerek ve şakacı giresunlu şivesiyle aman penum kizlarum buyumüş dedi. ....artık ayak parmak uçlarına basarak zile ulaşabiliyordum...büyümüştüm...
Bizim evin biraz aşağısında Kürt Fatma teyze vardı.ONLARIN EVİ ÇOK GÜZELİ VE KENDİLERİNİNDİ. MAHALLENIN EN ZENGİNLERİ İDİ. çok uzun boylu ve şişman bi teyzeydi...çocukları sevmezdi... sokakta ne zaman oynasak biraz bağırışsak kızardı anlamadığımız kurtçe bişeyler söylerdi ..topumuz bahçaesine kaçacak diye ödümüz patlardı... çünkü kesin bıçakları topumuzu...bakkal gönül teyze le ortaklığı mı vardı nedir:)).ondan korkardık...bayramda çocuklar hep birlikte komşulara bayramlaşmaya giderken kürt fatma teyzeye ancak bizim gibi çok küçükleri gönderirdi ablalarımız...bizi uzaktan gizli izlerlerdi...kapıyı çalardık . 1 80 boylarında dev gibi bi kadın aman allahım ne korkuç gelırdi. bi de kürt fatma teyze erkek gibiydi sakkalları ,bıyıkları bile vardı siyah siyah tüy tüy..fakat bizi görünce eğilir yanaklarımızdan öper ,bize bezden kendi yaptığı toplardan hediye edrdi... evsahibimizin kızı arzu yada demir para verirdi ...arzu ya üzülürdüm top alamadı diye....beraber oynarız istersen derdim.ilkokuu bititrmeye yakındı ...YILLARDAN SONRA KİRADAN KURTULDUK DİYORDU ANNEM AYNI MAHALLEDEL KENDİ EVİMİZE KAVUŞMUŞTUK...bayramda kürt Fatma teyzeye gittik, bi sürü çocuk sadece ARZU ile BANA DEMİR PARA VERMİŞTİ...büyümüştüm artık zenginlik yada seviye farklarını anlayabiliyordum ye kürküm ye...büyümek istemiyordum ...eve gelip ağladım... ben yeni pabuçlarımla yatıp sabah , Bayram Abıcamın beni öperek uyandırmasını istiyordum...

BU BYRAM İLK KEZ KENDİ EVİMDE DURUP KAPIMI ÇALAN HERÇOCUĞA KENDİM KAPIYI AÇIP ŞEKER VERECEĞİM..ONLARI ÖPECEĞİM ... ONLARA KÜÇÜK BEBEKLER ,TOPLAR . KOKULU MENDİLLER HEDİYE EDEĞİM.

SENEYE ÇOCUKLAR:
ŞU APARTMANDA Bİ TEYZE VAR ÇOCUKLARA KOKULU MENDİL VE OYUNCAK VERİYO HADİ ÖNCE ONA GİDELİM DERLER BELKİ...

HERKESİN BENİM GİBİ BAYRAM AMCASINA KAVUŞMASI GİBİ SEVDİKLERİNE KAVUŞMASI ,.ÇALDIKLARI KAPININ SEVGİYLE AÇILMASI VE ŞEKER TADINDA BAYRAM YAŞAMASI ...ÇOCUKLARIMIZA İLERİDE ANLATABİLECEKLERİ EN GÜZEL BAYRAMI YAŞATMAK VE YAŞAMAK DİLEKLERİMLE...

28 Nisan 2015 Salı

Gülümseyin Hayata

GÜLÜMSEYİN HAYATAAA...




Selam, gülümseyen herkese selam..
Sadece dudaklarıyla,bembeyaz dişleri ile değil,gönlüyle ve gözleriyle gülebilen herkese selam.
Gülmek, mutsuzu mutlu eder
Gülmek insanı farklı eder.
gülmek yaşama bağlar bizi
sorunları yoketmez ,ama küçültür.



gülmek le ilgili bu ilk makalem

yazacak çok şey var gülmek üzerine.

Hayatın tüm güçlüklerine gülerek bakabilmek büyük bi güç

içimize işlenmiş,biz insanlara hediye edilmiş GÜLMEK



GELİN HERKESE HERŞEYE KOŞULSUZ GÜLÜMSEYEREK YAKLAŞALIM

Çünkü;düşmana gülerseniz sizi güçlü görür

dosta gülerseniz size daha sıkı sarılır,

Annemize gülersek, doğum anında çektiği acıların hepsini unutur..gelin

aynada da kendimize gülelim,hayat ta bize gülsün...

Sloganım ne olursa olsun "GÜLÜMSEYİN HAYATAAA..."

Tabi sağlıklı bembeyaz dişlerle .



Evet,
Gülümseyin Hayataaa,:))))

yıllardır gülmeyi unutmuşuz.Ya da

Unutturulmuşuz :(
Hayat, hep bize gülümsüyor oysa…Güneş hergün bize gülmek için doğuyor sanki, Akşam olunca bulutlara tutunuyor sanki dünyadan gitmemek için sonunda renkten renge giriyor, bulutları da alıp götürüyor Sonra karanlık gece .gecenın gülen yüzü gecenin süsü çocukluğumuzun gülen tonton AY DEDE si geliyor.

Çinli ‘ ler gülümsemeyen dükkanını açmasın demiş

Gülümsemey i SADAKA’ ya eş tutan bi yaşayışın devamıyız.

Tatlı dil yılanı delığinden çıkarırmış,gülümseme kaç yılanı kimbilir ?
güldürenler,yıllar, yüzyıllar geçse de sevilmişler.Unutulmamışlar.
Nasrettin Hoca, EZOP, La Fontain’ ler , hem güldürmüş hem de düşündürmüş . yıllarca silinmemişler, her neslin düşünen gülüşleri ile taşınmışlar bir sonraki kahkaha atan nesile…
Kesinlikle gülmek çok güzel:)))) tersinden başlayalım,
gülmek yaratılmasaydı ne olurdu?
Herkes asık suratlı, nemrut, kızgın, hırslı, kaba vs. vs .
Hayat o zaman hiç çekilmezdi .
Yukarıdakı özellikler insanda yine var, ama hepsini bir TEBESSÜM yumuşatabiliyor ..
gülünce,anında çatılan kaşlar iniyor ,şiddetle bana dönen işaret parmaği yere iniyor,gülünce kızanın içine bi serinlik geliyo,gülünce karşındakinin hırsı, yerini paylaşmaya veriyo,gülünce,birisi kaba olan bile kibarlaşıyor..
Bu nasıl bi sihirli bişey, yüzümüze verilmiş ama farkındamıyız acaba????
Esnafın dilinde hep şu cümle: işler kötü bugün!...
Sormak istiyorum esnafa bugün kaç müşterine içten, kalpten , samimi şekilde elini sıkıp ,gözlerinin içine bakarak, gülümsedin??? Esnaf kardeşim…
sahte gülüşler bile etkili oluyormuş ki, insanları işe başlatırken profesyonellik adına beden dili dersleri öğretiliyo artık,hatta mecbur tutuluyo,sahneye cıkacaksa, yarışmaya katılacaksa veye bi yöneticilik kapabilmek için daha güzel gülümsemek için çok estetik gülüş tasrımları yapıyor estetik dişhekimleri ...Artık bence insanın dişleri yamuk yumuk da olsa gülmek herkese çok yakışıyor…. Sahte gülümseyın denmiyo elbet ama hep gülümse deniyor için kanağlasa bile...
Yani sahte gülümseme bile müşteri getiriyo ,içten bi gülümseme neler neler getırır.Açılmayan her kapıyı açar içten bir gülüş,bismillah gibi
Arapça bismillah yazılışında SİN harfi şöööyle uzatılarak yazılır ya.gülümsemeye benzetiyorum ben onu. O yüzden her şeyin anahtarı muhteşem ikili, bismillah ve gülümseme demek geldi içimden şu an.Yüzde yüz inanıyorum, hiç geri tepmez, deneyin gülümsemek bedava...seversiniz veya sevmezsiniz Kemal Sunal ,rahmetlı oldu, ama filmleri hala ençok izlenenler arasında…Neden?
Çünkü O,önce kendi gülümsüyo, sonra karşısındakini gülümsetiyo.
Ben onun fılmlerinşi kaç kez izledim, hiç bıkmıyorum.
Ve hep gülüyorum.
Charli Chaplin de hiç konuşmadan insanları mimikleriyle güldürmeyi başarmış… yıllar önce ve şimdi . Unutulmuyorlar.
Yani gülenler de güldürenler unutulmuyor hiç..GüldÜrmek istiyo Mevla
bizi,yoksa gülümsemeyi yaratmazdı…GÜLMEK güzel olmasaydı adını verdiği GÜL ü yaratmazdı.GÜL mü daha güzel GÜLMEK mi ?Ben karar veremedim.
Gülmek genlerimize kazınmış … Bakın çocuklara koşup oynuyor, zıplıyor ,neşe saçıyorlar etrafa,otomatık yapıyor şeker şeyler, civcivler…Somurtarak, asık suratlı, hoplayıp zıplayan çocuk gördünüz mü hiç ?.Ben görmedim, göremeyiz de .Çünkü çocuklar da tıpkı, kıpkırmızı bir gül gibi ,bizim gülümseme öğretmenlerimiz…Çocukluğumuzda ki coşkuyla gülelim hep büyüsek de.Bir de bembeyaz, inci gibi dişlerimiz varsa eğer,işte sihirli değnek elimzde…

Bakalım çevrenize, en yakın erkadaşlarımız ya çok komiktir, espirilidir, onunla zaman çook çabukve zevkli geçer, ya da siz komiksiniz dir herkes sizin etrafınızda toplanır ,yanınızdan gitmek istemezler.Tersi de doğru tabi ,yanımızdan çabuk ayrılıyorlarsa gülümsememiş olabiliriz bence.. Bal Gibi tatlıdır gülmek...Herkesin ağzında aynı tadı yaşatır. Herkese bulaşır .Esnemek gibi birbirine sirayet eder .Gülenin yanında gülmeden duramazsınız.Hatta
“sen adamı zorla güldürürsün ” ya da “sen adamı gülmekten öldürürsün"
deriz…
İş başvurularında mülakatlar, çoğunlukla ya torpil içindir ya da adayların fiziki ve özgüven incelemesidir bence. Güzel bir gülüş, özgüve nin en önemli işaretidir .İşte bu yüzden olmalı ki;
son araştırmalar göstermiştir ki;kadın olsun ,erkek olsun diğer özellikler eşit bile olsa, işe başvuran adaylar arasında güzel gülüşü olanların öncelikle işe seçildiklerini ortaya koymuştur,( birde uzun boyluları …konuyla ilgisi yok ama bu da dip not)Okadar işe başvuran arasında işi kapmak için en iyi okulları bitirmek yetmiyor yani,seçilmek için boyumuzu uzatamayacağımıza göre,bari bembeyaz,inci gibi dişlerle gülümseyelim…:)Öyle değil mi?
gülmek bir sihirdir,her kapıyı açar
Yaratan, bu tılsımı tüm yarattıkları içinde sadece biz insanlara hediye etmiştir.İlginç, belki cennetin bir anahtarı da gülümsemek tir,
Bizde çocukluğumuzdan beri,“Ciddi ol adam sansınlar”
“Çok gülme! Çok gülersen, çok ağlarsın…” Hurafelerı ve disiplini!!! ile büyütülürken, okullarda öğretmene sırıtarak yani gülerek bakmak disiplin cezasını getiriyordu… Allah’tan şimdiki öğretmenlerimiz daha duyarlı ve onlar da gülümsüyorlar .
Şöyle dediğinizi duyar gibi oluyorum
“İyi hoş da bu kadar dertten, ekonomik sıkıntılardan, gülecek hal mi kaldı bizde” Belki haklısınız…Bizi aşan büyük ekonomik sorunları değiştiremiyoruz…İşe değiştirebileceğimiz şeylerle başlasak mesela?
Bence,şimdiye kadar, bu sorunlar asık suratlarla, üzgün çehrelerle, çözülmedi ki
şimdi tersini denesek. Ne kaybederiz?
Hemen Şimdi,Bugün gülümsemeye başlayalım. Karsılaştığımız her kese ,koşulsuz, içten gülelim ama sadece gülümsemek adına...Pantolonunuzun ütüsünü çift ütü yapsa da , kahvaltıyı geç hazırlasa da eşimize,ders notları biraz düşük olsa da çocuğumuza,tepemizde çok gürültü yapan komşumuza,kahveleri dökerek getiren sekreterimize,trafikte önümüze birden fırlayan taksi şoförüne,her şey ters gitse de gülümseyelim…Ne dersiniz???Bırakın deli sansınlar,birazdan onlar da gülecektir size kaygıyla da olsa …
İnanın sorunlar gitmese de, keyfiniz yerine gelecektir…
Mükemmel bi akşam yemeğinde,evde, herkes sizi bekleyecek,kısa zaman sonra çocuğumuzun notları yükselecek,üst katımızdaki gürültüler yavaş yavaş azalacak,sekreteriniz çayları dökmeden getirecektir…taksi şoföründen emin değilim…onlar yine her zaman ki gibi sürmelerine devam edebilir! :))

İnsanları mutlu etmenin keyfini fark edeceksiniz. Bu elektrik ta kutup yıldızına kadar gidecektir bence… “Neden kutup yıldızı?” Dedi, yazımı okuyan bi arkadaşım. “O hep aynı yerde ,yeri belli ”dedim.Gülmenin bir yıldız kadar ışıltılı ve kılavuz olduğunun kanıtı belki…

Deneyin … ben denedim işe yarıyor.

Kutup yıldızında buluşmak dileği ile ...

Gülümseyin hayataaa… :))

23 Nisan 2015 Perşembe

EGEMENLİĞİMİZ VE 23 NİSAN...NEŞE DOLUYOR İNSAN:))

EGEMENLİĞİMİZ VE 23 NİSAN ...NEŞE DOLUYOR İNSAN:))
Güzel bir pazartesi günü daha birlikteyiz dostlar.Harika bir gün daha bize armağan edildi. VE ÇOK ŞÜKÜR BU GÜN DE ÖZGÜRÜZ.Yağmurlar bereketiyle baharı hissettirdi.Çiçekler renk renk baharın coşkusunu bize sundu .bunları farkedersek coşkuları içimizde yeşerecek diye düşünüyorum.. YA ÇOCUKLARIMIZ?Esas baharımız onlar ,yazımız onlar .neşemiz .umudumuz.sevgi halkalarımız onlar.sevgili ATATÜRK ümüze bir mektup yazıp teşekkür etme istedim şu an."SELAM ATAM,DÜNYADA İLK KEZ ÇOCUKLARA BİR BAYRAM HEDİYE EDEN BÜYÜK İNSAN . TEŞEKKÜRLER SANA ..."diye başlamak isterdim teşekkür mektubuma.neden çocuklara hediye ulusal egemenlik ve çocuk bayramı ...o kadar yerinde ve ufku olan bi kararki :çünkü günün çocukları yarının büyükleri."size güveniyorum çocuklarım ,sizi çok seviyorum" ..mesajı var.

Ankara sanat tiyatrosunun sahneye koyduğu "HER YÖNÜYLE ATATÜRK "oyununu izledim geçen hafta muhteşemdi ve herkese tavsiye ederim. orada bir sahne vardı ve ben en önde izliyordum sanatçıyı:düşünün :kurtuluş savaşımızda,bir ana, yiğidiyle yanyana,yeni doğmuş bebeği kucağında,cepheye mermi taşıyo sırtında. birden yavrusu acıkmış başlıyor ağlamaya.ve düşman yavrusunun sesini duymasın diye öyle bir basıyorki bağrına."Sus yavrum sus , ne olur suus" diye ağlıyor ana........Evet, bebeğin sesi kesiliyor. çok dramatik bi sahne oyuncu oynamıyor,bebeği şehit olmuş bi ana gibi ağlıyordu,yürek dayanmaz buna.Kanlı yaşlı gözlerle sessizce şöyle haykırıyordu Ana:"YAVRUUUUM!!! sen ,senden sonra gelecek ve vatanımıza ,özgürlüğümüze, bayrağımıza sahip çıkacak ,milyonlarca türk çocuğumuz özgür olsun diye şehit oldun"vatan sağolsun....müthiş ti hepimiz o ananın gözyaşlarında boğulduk ... Düşündüm çocuklarımıza bunu küçükken vermeliyiz .BU OYUNU BÜTÜN ÇOCUKLAR İZLEMELİ.bundan sonraki nesillerimizin özgürlüğü e size bağlı .

lütfen çok çalışın .ilimden doğruluktan sapmadan size armağan edilen bu çocuk bayramının içinde yüzyıllar sonrasının dalgalanan bayrağımız olduğunu hep hatırlayın..Atatürk,vizyonu çoook geniş bi dünya lideri olduğu için, egemenlik bayramımızı çocuklarımıza armağan etti,ve tüm dünya çocuklarına armağan ettik... teşekkürler yavrusunu vatnı için şehit eden ANALARIMIZ, teşekkürler ATAMIZ.teşekkürler yazımızı getirecek olan baharımız sevgili ÇOCUKLARIMIZ.... YAŞASIN 23 NİSAN ,NEŞE DOLUYOR İNSAN ...